Yalnızlık korkusu

Kanlanmış gözlerinde büyüyen gözbebekleri dalgındı. Ne rüzgârın şiddeti kapatabiliyordu gözlerini ne de yüzüne kurşun gibi çarpan yağmur damlaları.

Elinde tuttuğu, babasından kalma soğuk kırkbeşliğin topuyla oynuyordu farkında olmadan. Evinin karşısındaki yanmayan sokak lambasının altında öylece dikilmiş duruyordu. Evine girecek ne gücü ne de cesareti vardı. Hem gidip de ne yapacaktı boş eve. Boş, bomboş kendisi gibi yapayalnız, sadece anıların yaşadığı bu eve girip de ne yapacaktı ki.

Geçen ay kanser hastası karısını kaybettiğinden bu yana bunu düşünüyordu sürekli. Hayatında ilk defa yalnız kalmıştı ama yalnızlığa dayanamayacağını uzun süredir biliyordu.

Şimdi kendisine kısacık gelen yaşamındaki güzel anlar, fotoğraf makinesinin patlayan flaşları gibi beyninde yanıp sönüyordu. Ve gözyaşları misali beyninden göğüs kafesine süzülen geçmişi, göğsünü öyle bir sıkıştırıyordu ki artık çok zor nefes alabiliyordu.

Hatırladığı tüm güzel anılarda karısı vardı yanında. Ona her zaman destek olmuştu ve hiçbir zaman onu yalnız bırakmamıştı karısı; ama şimdi…

Belki de tekrar ağlamayı başarsa rahatlardı biraz. Ama uzun süre önce tükenmişti gözyaşları. Bir an önce kurtulmalıyım diye düşünüyordu şimdi sadece. Bu işkenceye bir an önce son vermeliydi.

Yalnızlıktan, akıtamadığı gözyaşlarından, beynine tokat gibi çarpan ve göğsünü parçalarcasına sıkıştıran tüm düşüncelerden bir an önce kurtulmalıydı. Zaten artık herhangi bir amacının, onu yaşama bağlayan hiçbir şeyin kalmadığını düşünüyordu.

Uyuşmuş bedeni ne yağmuru hissediyordu ne de iliklerine işleyen soğuğu. Delilik öncesi bir haldi onunkisi. Babadan kalma silahın namlusunu şakağında hissettiğinde onu başına nasıl götürdüğünü bile hatırlamıyordu.

Bir an nefessiz kaldı. Çevresindeki her şey durdu. Hiçbir şey görmüyor ve duymuyordu. Düşünmeden çekti tetiği, çekti, tekrar ve tekrar bastı tetiğe.

Eğer silah ateş almış olsaydı, tetiği birden fazla çekemeyeceğini anlayamazdı bile. Silahın ateş almadığını fark etmesi birkaç saniyesini aldı ve derin bir uykudan uyanıyormuşçasına yavaşça açtı göz kapaklarını.

Yüzüne çarpan buz gibi yağmur damlalarını hissetti önce. Zangır zangır titriyordu soğuktan. Sırılsıklamdı ve donmak üzereydi.

Silahın neden ateş almadığını anlamamıştı. Bu yüzden hemen silahını açıp kontrol etti. Hatırladığı gibi silah doluydu ama mermileri eline aldığında barutlarının olmadığını gördü.

Ani bir refleksle yoldan karşıya geçip evine yöneldi. Soğuktan hissizleşmiş, titreyen elinde tuttuğu anahtarla kapıyı zar zor açıp girebildi evine. Tek düşüncesi yaşamına son verme kararlılığını yitirmeden bu işi bir an önce bitirmekti ama bunun için silahını tekrar doldurması gerekiyordu.

Hemen çalışma odasına girdi. Mermi kutusunun bulunduğu çalışma masasının çekmecesini açtı ve silahını tekrar doldurmak için mermileri eline aldığında bir kez ve bir kat daha şaşırdı. Çünkü dolu olarak hatırladığı bütün mermilerin barutu boşaltılmıştı. O sırada gözü mermi kutusunun altındaki kendisinin koyduğunu hatırlamadığı renkli bir kâğıt parçasına takıldı.

Kâğıdı hemen alıp okudu ve bir süre olduğu yerde dondu kaldı. Gözbebekleri büyümüştü. Küçük kâğıt parçası hissiz parmaklarının arasından yere düşerken silahını bir köşeye fırlattı ve olduğu yere yığılıp hıçkırıklara boğuldu.

Renkli küçük kağıt parçası karısının ona bıraktığı kısa bir mektuptu ve aynen şöyle yazıyordu kağıtta:

“Yapma bir tanem, ne olur bizim için yapma. Tüm yaşamımız boyunca yanında sana destek olmaya çalıştım ve her zaman senden aynı desteği gördüm. Özellikle şu illet hastalık boyunca sürekli yanımdaydın. Ama şimdi sabretme ve dayanma sırası sende. Şimdi vazgeçemezsin. Yaşamalısın, bizi yaşamalısın, yani artık beni de yaşamalısın aşkım.

Seni çok seven karın…”

Gönderen: Yasemin


Bunlarda ilgini çekebilir:

1 Star2 Stars3 Stars4 Stars5 Stars (No Ratings Yet)
Loading ... Loading ...

Yorum Yazınız

4.151 Okuma